Gölgelerin Fısıldadığı Sır

Yazar: ErdemSeker | Tarih: 20.09.2025 22:39 | Görüntülenme: 85


Gölgelerin Fısıldadığı Sır: Ultima Online Hikayesi


Britannia’nın sisli ormanlarında, Yew’in derinliklerinde bir gece, gölgeler arasında bir fısıltı dolaşıyordu. Ay ışığı, asırlık meşe ağaçlarının dallarından süzülerek yere vuruyor, toprağı gümüşi bir örtüyle kaplıyordu. Bu, sıradan bir gece değildi; zira ormanın derinliklerinde, eski bir kehanetin izleri yeniden canlanıyordu.


Karakter: Aerindel, Gölge Bıçağı
Aerindel, Yew’in en yetkin hırsızlarından biriydi. Ancak o, sadece altın ya da mücevher peşinde koşmazdı; bilgiye açtı. Onun için gerçek hazine, Britannia’nın kadim sırlarıydı. Söylentilere göre, Yew Ormanı’nda bir zamanlar büyücüler tarafından gizlenmiş bir tapınak vardı. Bu tapınakta, “Gölge Taşı” adlı bir artefakt saklıydı. Bu taş, sahibine görünmezlik bahşediyor ve söylentilere göre, karanlığın efendisi Mondain’in ruhuyla bağlantılıydı.

Aerindel, deri zırhını sıkıca bağladı ve hançerlerini kemerine yerleştirdi. Yew tavernasında duyduğu bir söylenti, onu bu gece buraya getirmişti. Yaşlı bir ozan, sarhoşlukla, tapınağın girişinin “üç meşe altında” olduğunu mırıldanmıştı. Aerindel’in gözleri, karanlıkta bir kedi gibi parlıyordu. Adımları sessiz, naberaber. Üç meşeyi bulduğunda, toprağın altında bir taş levha gördü. Üzerinde eski rünler kazılıydı. “Gölgeler seni çağırıyor, cesur olan içeri girer.”


Tapınağın Derinlikleri
Levhayı kaldırdığında, soğuk bir rüzgar yüzünü yaladı. Dar bir merdiven, zifiri karanlığa uzanıyordu. Aerindel, meşalesini yaktı ve aşağı inmeye başladı. Her adımda, tapınağın taş duvarlarından fısıltılar yükseliyordu. Sanki ruhlar, onun gelişini kutluyor ya da lanetliyordu. Koridorlar labirent gibiydi; tuzaklar, örümcek ağları ve eski büyülerin kalıntılarıyla doluydu. Bir noktada, bir ok tuzağını son anda fark etti ve yere atlayarak kurtuldu. Kalbi hızla çarpıyordu, ama bu onun için sadece bir oyundu.

Sonunda, geniş bir odaya ulaştı. Odanın ortasında, bir kaide üzerinde Gölge Taşı parlıyordu. Ancak taş, yalnız değildi. Karşısında, zırhlı bir figür duruyordu: Kara Şövalye Valthar. Valthar, Britannia’nın en korkulan paralı askerlerinden biriydi ve Aerindel’in eski bir düşmanıydı. “Bu taşı alabileceğini mi sandın, hırsız?” diye gürledi Valthar, kılıcını çekerek.

Kaderin Dansı
Aerindel, hançerlerini çekti ve gölgelerin içinde kayboldu. Valthar güçlüydü, ama Aerindel çevikti. Dövüş, bir dans gibiydi; her hamle, her kaçış, ölümle yaşam arasındaki ince çizgideydi. Aerindel, bir anlık boşluk yakaladı ve Valthar’ın zırhının açık bir noktasından hançerini sapladı. Şövalye dizlerinin üzerine çöktü, ama son bir hamleyle Aerindel’i yaralamayı başardı.

Taşı kapan Aerindel, tapınaktan kaçtı. Ancak taşı eline aldığında, fısıltılar daha da yükseldi. Mondain’in ruhu, onun zihninde konuşuyordu: “Beni özgür bırak, güç senin olacak.” Aerindel, taşın cazibesine direndi. Onun amacı, bu gücü kullanmak değil, onu yok etmekti. Britannia, bir kez daha karanlığa gömülemezdi.

Şafak sökerken, Aerindel, taşı Yew’in bilge büyücüsüne teslim etti. Ancak o gece, gölgeler hâlâ fısıldıyordu. Belki de hikaye, henüz bitmemişti…


Yorumlar (0)


Henüz yorum yok. İlk yorumu sen yap!